29 Aralık 2010 Çarşamba

0 yorum

.

Şanslıyım. Evet çok şanslıyım.

Hava çok soğuk ben üşüyorum.

Bak bide benim gibileri var
Olanla idare eden değil kalanla yaşayan

Dinlemek istemiyorsan, konuşmam
Susarım

Ansızım, zamansızım
Alışmaktan çok uzaktayım

Gereksizleri severim
Gerekliler gerektir vardır.

17 Aralık 2010 Cuma

0 yorum
Çok soğuk
Çizgilerimi kesiyor rüzgar
Düşünüyorum bir tek insan var mı şimdi
Yıkılmış yüzüyle
Tanışmaktan Korkmayan! 
Zamanı değil mi artık
Acılsın bu pencere, açık açık açık
Yağsın gökyüzü oradan Kendi kimliğinin ölüm namazını
Kılsın insan inleyerek. 


Füruğ Ferruhzad

9 Aralık 2010 Perşembe

0 yorum
Farkındayım hiçbirimize 24 saat yetmiyor. 10 dakikanın, saniyelerin hesabını yapıyoruz. Sürekli bir şeylerin peşinden gidip günlerce bazen yıllarca koşturuyoruz. Kendi derdimize düştükten sonra geride kalanları pekte önemsemiyoruz. Farklı bir coğrafyadaki günlerdir yemek yemeyen insanları, felaketleri, gazetelerin 3.sayfalarını ne kadar da çabuk unutuyoruz. "Ucu biz dokunmadıkça" tabi. 
Biraz üzülüyoruz sonra "Dünya hali" deyip geçiyoruz.
Hepimizin dünyası farklı ama herkesin dünyasının yalıtımı aynı.
Dışarıdaki soğuk hava etkilemiyor bizi.
"Her şeyi" unutabiliyoruz.. 

Unutuyoruz da 
Bir insanı unuturken neden zorlanıyorsunuz?
ya da biri sizi unutunca kızıyorsunuz?

8 Aralık 2010 Çarşamba

0 yorum

nım nım nııım

Günler öncesinden yaptığım planlar bir telefonla bozuluyor.
Eşyalarımı bavulumun içine fırlattığım gibi uzaklaşıyorum olduğum yerden.
Yapacağım onca şeyi geride bırakıp, bilet derdine düşüyorum.
Kalbimi atmaktan ziyade çarptıran insanların yanında buluyorum kendimi.
Güzel anlar yaşarken, kötü haberler alıyorum ama üzülmüyorum
Biliyorum olması beklenenler de olmayabilir. Planlar gibi.
Aklımdan bir sürü şey geçiyor yine
Planlarım bozulmuş olsa da, bir kez daha
yeni bir liste yapıyorum kendime
Bir de planlarını bozduklarım var
Farkında olmadan saatlerce uğraştırdığım
Neredeyse doğum günü kutlamama engel oluyordum.
Günü hatırladıkça yüzümü güldüren süprizcilere tekrar teşekkür ediyorum.
Bu yılın bitmesine günler varken beni benden alan çikolata,şeker vs dolu yeni yıl hediyemi aldım.
"2011 olmadan tüketirim ben onu"
Evet bu cümle mesaj içerikli bir tane daha istiyorum o paketten
İyi ki yazdım bunları aklıma çantamda unuttuğum
çizi'm geldi.
Öyle bi dünya benimkisi

2 Aralık 2010 Perşembe

0 yorum

sürülebilen süründürebilen

O kadar yorgunum o kadar uykusuzum ki terliklerimin götürdüğünden daha uzağa gidemem ama yine de vuuu vuuu diye ses çıkartarak çalışan  elektrikli aletleri balkondan atabilecek kadar enerjim var. Nutella kavanozumun içinden bakınca ambalajın tamamı görünüyor. Başka nutellamda yok ne acı..
Uzaylı varmış yokmuş, yazı demişken tura gelmiş, akşam çıkarken montumu unutmuşum ne farkeder? Altından bakınca kapağı görünüyorsa nutella kavanozumun..
çok kızgınım çok
yanlış yerlerde duran güzel  nutellalar...
ne yaptım senden önce ben? ne yaptın benden önce sen?

29 Kasım 2010 Pazartesi

0 yorum

...

Bazen olanlar uçurumun kenarına getirir seni.
Arkanda bir şey bırakmamışsındır ama yine de düşmek istemezsin korkarsın
Hiçbir şey yapmadan kalmak istersin o kenarda
Aşağısının manzarası daha güzeldir ama
Arkanda ki karanlığı seçersin.
Düzeleceğini düşünürsün ama düzelmez
Vazgeçemediklerin sıkar canını 
Günden güne biter sözlerin
Tükenir sabrın.. 
Sen bıraktığın zaman gelir istediklerin
Ve tekrar iki elinin arasına sıkışır başın
yine mi? dersin yine de mi? dersin
Düşünürsün, düşünürsün...

24 Kasım 2010 Çarşamba

0 yorum
Herkesin ilkokul öğretmeni çok özeldir ya benim içinde öyle ama biri daha var benim için çok özel olan..
Hem benim için hem kendi öğrencilerinin ilk öğretmeni  dedem..
En büyük öğretmenlerimden biriydi o. Bugün yapmaktan keyif aldığım şeylerin ilk öğreticisi..
Bana ilk defa yüzmeyi öğreten, cesaretlendiren insan
ilk defa nasıl tavla oynamam gerektiğini gösteren
ve daha bir sürü şey
dedemin, bana emeği geçen bütün öğretmenlerimin ve tüm öğretmenlerin
öğretmenler günü kutlu osun..

21 Kasım 2010 Pazar

0 yorum
olur ya bazen öyle işte..
içimde bir şey oluyor içim içime sığmıyor. Kaynağını bende bilmiyorum.
sebepsiz
akreple yelkovanımın kafası güzel
bilmiyorum zamanı
sokakta karşılaştığım yüzler, duyduğu sesler geçiyor aklımdan
düşünmüyorum kırgınlıklarımı, kırdıklarımı, kızdıklarımı
çekip herşeyin fişini
kopuyorum bağlı olduğum her yerden
gülümsüyorum
korkularıma, korktularımıza
eksiğiz, tamız ne farkeder varız sonuçta
yaşamak güzel
güneşle baharla işim yok kış benim mevsimim 
atkım,çorabım herşeyim
ne umudum var ne gözyaşım
gecede
karanlıkta benim huzurum...

15 Kasım 2010 Pazartesi

0 yorum

Bayram

Benim bayramlarım hiç eskimedi bu yaşıma kadar hep aynıydı bayramlar. Öznelerde değişlikler olmak zorunda kaldı o kadar. Her bayram rutin şeyler olmasına rağmen ben hala heyecanlanıyorum. Yeni kıyafet almakla bayramlık almak arasında uçurumlar kadar fark var. Günler önceden bayramlık bakmaya gidilir. Bayramlıkta sınır olmaz her zaman giyerim olayı da yoktur. Mavi mavi ayakkabılar, tuhaf tuhaf etekler giyebilirsin ama bayramdan önce o kıyafetler giyilmez benim için hala böyle. Annem az önce ütüledi elbisemi. Ben bayram sabahına yetişecek lokumun cevizlerini ayıklarken. 
Elbiseler, lokum, tatlı, şeker toplamaya gelen çocuklara verilecek bozuk paralar hazırsa uyumamız için bir engel yoktur
Bayram sabahı erkenden musluklar açılır bereket olsun diye. Değişik bir telaş olur. 
Evde hazırlanıp babamın kurbanları halledip eve gelmesini bekleriz evin en küçüğü olarak 1.derece yakınlardan hala bayram harçlığı alıyorum. 
Kahvaltı faslı bittikten hemen sonra bayram ziyaretlerine başlanır. Ben hala gidiyorum o ziyaretlere, şeker toplamaya.
Arife günü mezarlığa gidilmediyse ilk mezarlığa gidilir.
artık dedemler olmasada dayımlarda onlarca ender çikolatayı yiyorum. Bayram değilse hiç yemem ender çikolatayı. Bir bayram klasiğidir  renkli kağıda sarılı ender çikolatalar.
Anne tarafı baba tarafı neredeyse 2 gün gezeriz. Onun için bütün bayramlarım dolu dolu geçer.
Seviyorum böyle günleri ben gelenekselciyim. Bayramı tatil olarak değerlendirir miyim bilmiyorum ama eğer bir gün bayramda tatilde olursam çok üzülürüm heralde.
şimdiden herkesin bayramı kutlu olsun..

29 Ağustos 2010 Pazar

0 yorum
bu aralar çok kişiden duyuyorum "çok yoruyorsun" hiç bir şey yapmamam bile birilerini yormaya yetiyor. Ne yeni konuşmaya başlayan çocuklar kadar soru soruyorum ne de çok konuşuyorum. Aksine sessiz kalıyorum bu aralar herkese her şeye. sanırım bu daha fazla düşündürüyor.
Ben mi ben iyiyim rahatım. Uzak olmak, seyretmek içinde olmadan mutlu ediyor beni.
Sus biraz diyenlere peki dedim dinlemeye başladım.
Konuşurken herkesi duyamadığımı fark ettim.
Eskiden uyumadan önce anlatılan masallar büyüyünce uyandıktan sonra anlatılmaya başlandığını gördüm.
Bir varmış bir yokmuş demeden herkesin birbirini kandırdığını yolun başında fark etmek belki de çok şeyi kaybettirecek ama çok fazla bir şey değiştirmeyecek
Uzakları arttırmanın uzun vade de iyi geldiğini öğrendim kısa zamanda
Belki de haklıydın şimdi yaptığım gibi yapmamalıydım
Hepimiz yalandan da olsa mutluyduk öyle değil mi?

13 Ağustos 2010 Cuma

0 yorum

Acının ve Gerçeğin Ressamı

Kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim.

Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim.

Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim.

Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim.

Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim.

Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim.

Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim.

Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın için vazgeçtim.

Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden sen olduğun için vazgeçtim.


bencil olduğun için vazgeçtim
Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgeçmem için yeterli değildi, çünkü sevgim yüceydi. 

Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım. 

Bu yüzden ben de senden vazgeçtim.





Frida Kahlo


Eşinin kardeşiyle ve başkalarıyla olduğunu bile bile sevebilir mi insan? Yukardakilerin 1 ine bile katlanabilir mi? Eşine ;


"Başlangıç Diego ... Yapıcı Diego ... Çocuğum Diego
Ressam Diego ... Babam Diego ... Oğlum Diego
Sevgilim Diego ... Kocam Diego
Dostum Diego ... Anam Diego ... Ben Diego....
Evren Diego"


diyebilir mi?

27 Temmuz 2010 Salı

0 yorum

fırça-macun

bu gece de aynısı oldu
ilk ne zaman oldu hatırlamıyorum bile..
beynimde tur atan düşünceler, sorular banyoya doğru ilerledim
diş macunumu her hangi bir yerinden sıkıp diş fırçam üzerine sürdüm
tam fırçayı dişlerimle buluşturucaktım ki o şey gene oldu
macun diş fırçamdan lavaboya bıraktı kendini
öylesine çaresiz öylesine yapışık duruyordu ki
lavaboya düştüğü için ona bir daha bakmayacak olan fırçaya küfür edercesine
kendi atladığını unuturken
kız gibi..
fırça ise şaşkın neden gittiğinden habersiz öylece duruyor
fakat gelen yeni macuna hayır da demiyor
erkek gibi..

24 Temmuz 2010 Cumartesi

0 yorum

Arıların Masalı



Geçmişte insanlar nasıl bir hayat yaşadılar da enteresan, değişik teoriler kurdular şiirler yazdılar merak ediyorum hele ki bazılarını oturup saatlerce düşünmüşlüğüm var


Onlardan bir tanesi beni en çok etkileyen diyebilirim Bernard De Mandeville'nin "Arıların Masalı" adlı şiiri.. okuduktan sonra "adam haklı beyler" diyorsun ama kafada hala soru işaretleri devam ediyor.
Bu masal gibi şiiri okuyunca " aslında gerçekte de böyle değil mi" diye soruyorsun kendine.
Masal şöyle; 
Arı kovanın içinde bir devlet düşünün herkes birbiriyle rekabet halinde hırs, kıskançlık,mücadele ve bencillikle daha fazla üreterek zenginleşiyorlar ve hiçbir kovanda olmayan kadar bala sahip oluyorlar.
Hal böyle olunca ülkenin refahı artıyor,sanatta önemli adımlar atılıyor ve gelişim her zaman devam ediyor.
İyi beslenen arılar iyi savaşçılar yetiştiriyor ve güvenliklerini rahatça sağlıyorlar.

Zamanla zenginlik farklı bir boyuta geçecektir.
Yaşlı arılar ahlaksızlığın giderek arttığından bahseder genç aç gözlü arıları gördükçe..
Genç arıların saygısız ve bencilin halinin doğru bir davranış olmadığını söylerler. Bir toplantıda diğer arılar bu görüşe katılır ve
"Yüce ArılarınTanrısı bizi hırslardan tamahtan uzak tut hepimizi iyi ahlaklı bir toplum yap"
diye dua ederler  Jüpiter arılara kızsa da  dualarını kabul eder.

Ve kovandaki bütün arılar iyi ahlaklı güzel huylu  olur. 
Hiç bir arının malda mülkte gözü yoktur. İktidarda olmanın hiç bir anlamı yoktur. Kovan huzurla dolmuştur. Sürtüşme kıskançlık olmazken herkesin mutlu olduğu düşünülmüştür.
Askere de ihtiyaç duymazlar çünkü herkes dosttur.
Bu durumu fark eden başka kovandaki arılar hemen bu kovana saldırırlar 
Dostlarını karşıladığını sanan arılarımızı gelen düşman arılar öldürür kovanı işgal ederler.
Geriye üç beş tane erdemli yaşamaya devam eden arı kalır.

Mandeville haklı mı bireysel kötülüklerimiz birleşip iyilikler üretebilir miyiz? Bencilliklerimizin, kıskançlıklarımızın ne kadarı kamuya yaralı olabilir ki?
Bize günah işleme özgülürlüğü veren bu masal ne kadar doğru ne kadar yanlış?
Liberalizme temel atan bu şiirde ahlak aramak mantıklı mı?
Bu soruların cevapları ka sayfayı doldurur?

12 Temmuz 2010 Pazartesi

1 yorum

koca kafalı

hani hep söylüyorum ya koca kafalısın diye aynen öylesin koca kafalısın kocaman kafan var hiç küçülmeyen kafan var
oysa ki beyninde yok neden o kadar koca kafalısın ki ?
kocaman kafan var hiç küçülmeyen

6 Temmuz 2010 Salı

1 yorum

gereksizler

her yer pislik içinde vıcık vıcık sevgi doldurdunuz her yeri herkes birbirine hasta nasıl bir şeydir bu
 -canım cicim muah muah
nedir bu tepkiler soruyorum size gerizekalı mısınız?

- bebeğim nbrrr ijiijiujuij
- iim hytm sen ijuiiiilji

hayır nerden bebeğin o senin zamanında kıçını mı temizledin. Ağladıda süt mü verdin?
lağımlara düşesiceler, konuştuğu 20-30 kelimeyi kombine edemeyip hep aynı cümleyi kuranlar.
soruyorum size nasıl bir jargondur bu?

hele o tepkiler sizin kendinizi ifade ettiğiniz benim yazıya dökemediğim.
hayvanın bile tepkilerini yazabiliyorken sizinkileri yazamamak tuhaf.
ama aranızdaki 2 farktan bir tanesi buydu dimi
diğeri de onlar ekoloji için gerekli siz gereksiz
bu 2 tane başka farkınız var mı bilmediğim?
bence aynısınız
düşünmeye meyilli olup düşünemeyen sünepeler
insansı yığını sizi!!

bu yaz ki şarkınız daha dün annenizin kollarında kaşarken şarkısı gelsin hepinize serdar ortaçtan

25 Haziran 2010 Cuma

0 yorum
Sonsuz olanı buradan başka
yerde ararız her zaman;
her zaman, varlığın bakışını
şimdiki durumdan ve şimdiki
görünüşten başka şeye yöneltiriz;
ya da, sanki her an ölmek ve
yeniden yaşamak değilmiş gibi,
ölümü bekleriz.
Her an yeni bir yaşam sunulur bize.
Bugün, şimdi, hemen,
tutabileceğimiz tek şey budur.

                  ALAIN

17 Haziran 2010 Perşembe

0 yorum

nımnımnımm

Kumanda boş pille çalışmaz. Kumanda sade ve sadece dolu pille çalışır. Boş piller kumandanın içindeyken bütün gücünle tuşlara basmanın hiçbir anlamı yok.
Bazen dolu piller de hüsrana uğratır eğer yanlış kutupları seçtiysen..
Ama asıl mesele hangi pilin dolu hangi pilin boş olduğunu bilebilmektir.


bu beş cüml de çok derin anlamlar yüklü
edilgen yaşamaktan vazgeç yazmamı bekleme kendin düşün

Bütün sinirimin tek bir sebebi var kimse bana akrostiş şiir yazmadı!!


8 Haziran 2010 Salı

0 yorum

Tutkulu mu Aşk

 Rodin şöyle demişti " ona altını nerede bulacağını söyledim. Ama bulduğu altın kendi içindeydi."
Camille henüz 17 yaşında bir öğrenciyken 41 yaşındaydı Rodin. Tarihin belkide hiç karşılaşmasalardı dedikleri yer olan bir atölyede tanışmışlardı. Camille nin hocasıydı Rodin. Hoca-öğrenci ilişkileri yanlızca 2 yıl sürmüştü.
Sonrasında Rodinin sevgilisi,metresi,danışmanı her şeyi olmuştu. Her şeyden fazlası Rodin'in rakibi olmuştu. Camille'yi kötü sona sürükleyende buydu.
  Rodin aşkın en tutkulu olduğu dönemde "Cehennemin Kapıları" adlı büyük eseri armağan etmişti tarihe. Aşktan, tutkudan besleniyorlardı beraber oldukları yıllarda çok güzel eserlere imza attılarsa da Camille hep Rodin'in gölgesindeydi. Rodin kabullenmiyordu Camille'nin ondan üstün olmasını, yaratıcı bir kadın olmasını..
Bir bebekleri olacaktı ki bir kaza sonucu Camille bebeğini kucağına alamadan kaybetmişti. Kötü günler o zaman başladı.
 Camille'nin yaşam tarzı şimdi olduğu gibi o zaman da yadırganıyordu. Annesi Camille'yi reddetti. Evden ayrılmak zorunda kalan Camille Rodin ile yaşamaya başladı. Sevgilisinin onu bir rakip olarak görmesi, kıskançlığın artması kavgalarını da şiddetlendiriyordu. Tutlukulu aşkın sonuna gelmişlerdi, artık beraber değillerdi.
Camille için zor günler daha da sancılı bir hal almıştı. İşte bu zaman da en büyük eserlerini vermişti. Sanki Rodin vardı eserlerinde ama o da zamanla kaybolmuştu. Sanat eleştirmenlerinin dediği gibi bu kadın bir dahiydi.
 Özel hayatında ki sorunlarına, babasını kaybetmesi ve geçim sıkıntısı eklenince Camille sinir krizi geçirdi ve bir çok eserini parçaladı. Kısa bir zaman sonra paranoyaları başlayan Camille'yi annesi ve Rodin akıl hastanesine yatırdılar.
 Eserlerine ruh veren kadın dört duvar arasında kendine yer bulamıyordu. Tutkulu bir aşkın getirdiği son nokta ne kadar acı.. oysaki o "ölene dek heykel yapmak istiyordu."
Bir süre sonra doktoru hastaneden çıkarılmasına karar verse de annesi ve Rodin onu almadılar. 30 yılını geçirdiği duvarlar arasında yanlız başına öldü Camille kimse onu duymadan,görmeden..

  Camille den çalınan 30 yıl.. diğer acıları katmadan tutkulu bir aşkın götürdüğü  30 yıl  bizden de bir çok şeyi çaldı. "Olgunluk Çağı" gibi bir eser görebilirdik ama birileri onları da duvarların arasına sıkıştırdı. Tutkulu aşk benim doğdum yıl film haline getirildi. Bir arkadaşımın olsa da yıllar sonra şimdi benim elimde izleyip izlememek konusunda kararsızım. Bu güne kadar okuduğum bu aşkı yok edebilecek derece hoşlanmıyorum film izlemekten belki defalarca kez daha okuyabilirim ama izlemekten korkuyorum.. Kendi kafamda canlandırığım Camille Claudel den başka bir Camille ye katlanamam heralde..

4 Haziran 2010 Cuma

0 yorum

Neler Oluyor Şimdi

Ne kadar çabuk geçiyor saatler günler. Her gece uyumak için gözlerimi kapamadan önce tebessüm yerleşiyor dudaklarıma. Unutuyorum yorucu geçen günleri, geceleri 


O kadar kontrolsüz ki şu aralar vakit yetmiyor bana. 2 hafta süren finallerimden sonra hemen işe başladım sabah  8 de evden çıkıyorum bir de arkadaşlarımla buluşursam yada başka bir şey eve gelmem 11 i buluyor. Ertesi gün tekrar yeni gün sonra diğer gün ne çabuk geçiyor her gün..


Uzun zamandır merak ettiğim kitaplarımı okumaya başladım. Biri bitti üzüldüm. Hemde çok üzüldüm.


Biraz daha nette kalırım makaleleri toparlarım sonra her şeyi tamamen kapatır kitabıma başlarım. Uyumak için geç kalırım yine uyanmak içinde..


Son 5 gün böyle geçti hiç aksamadım henüz heyecanını kaybetmediği için hala mutluyum.


28 Mayıs 2010 Cuma

0 yorum

..

Seni o kadar çok özledim ki yanımda ol istiyorum
gözlerin başka bakarken , dudaklarında ki tebessüm var ya ben onu istiyorum
sen hep gül ben hep seni seyredeyim istiyorum
sen sadece bana gül sadece benim ol istiyorum
içimi çekiyorum senden bir haber beklerken
içleniyorum hep
seni özlerken
seni beklerken
çok seviyorum bu zamanları
senden başka bir şeyini düşünmediğim anları
sadece seni
gerinin gerisinin olmadığı..
hangimiz suçluydu
önemi var mı
sen dünyanın en suçlu adamı olsan ne değişir
benim kahramanım olduktan sonra..

25 Mayıs 2010 Salı

0 yorum

yorumsuz

 Yine bir makro finali akşamı yine ben bir şeyler yazıyorum yine oda arkadaşımın sesini duyuyorum;  Neslihan çalışşşşş. Gene nereden geldiğini bilmediğim küfürler ediyorum. Senin de böyle gecelerin olsun hoca diyorum...
 Aslında anlattıklarını kendi ruh halime uyarlıyorum ücretin emek piyasasına uyum sağlamasından daha kolay yaptığım. Reel konjektürde dalgalanmalarım fena krizdeyim tekrar canlanmak üzere olan. Bazen müdahalelere ihtiyaç duyuyorum en şirin yeni keynesçiyi bekliyorum. Hani o dengeyi sağlayan hem kısa dönemde hem uzun dönem de hep o hayalini kurduğum tam rekabeti yaşatan.. Sonra diyorum hadi ordan ne müdahalesi elinde çatalıyla geliyor neoklasiklerden biri ne müdahalesi  denge kendiliğinden sağlanır.
hiçbir müdahaleye ihtiyaç yok bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler diyor birileri
bir sürü ses kafamda takas ekonomilerini özlerken buluyorum kendimi her şeyin daha kolay hiçbir teorinin olmadığı günleri..

geçen dönem finalde makro1 de sinir enflasyonu yaşıyordum şimdi duygusala bağladım. Evet yarın bu dersten geçmem lazım daha fazla sıyırmadan..

20 Mayıs 2010 Perşembe

0 yorum

Toprağın Altına Mahkum Olmak

  Sizin umudunuz var mıydı bilmiyorum ama benim umudum vardı. Belki onlarda 7 yıl öncesinde göçük altında 5 gün kalmış Ercan İnam gibi kurtulabilirlerdi. Mucize olması için gece uyumadan dua ettim ama onlara  da 4 yıl önce ölen 17 işçi gibi bir son hazırlanmış. Evet hazırlanmış çünkü bu iş kazası değil bu bir cinayet! Diğerleri gibi bu da bir cinayet
  Sabah haberleri okuyunca mucize beklememek gerektiğine inandım. Aslında ihtiyaç mucize değil birileri işlerini doğru yapsa insan hayatını bukadar ayaklar altına almasalar 30 işçi ve diğerleri hayatta olurdu. Belki bu gün göz yaşlı bir anne oğlunun acı haberini almazdı yada bir genç kız nişanlısının ölüm haberini duymazdı. Ya diğeri Süleyman Duman işe giderken eşiyle helalleşen 2çocuğunu doyasıya seven arkamdan Yasin okuyun diyen bir baba sanki ölüme hazırlanıp gitmiş gibi.
  30 işçi öldü annesi,babası,çocukları,sevgilisi,eşi arkasında bıraktıkları.. kaç kişi düşünüyor bunları? ne kadar acı sabah uyandığında babanı bir daha  göremeyeceğini duymak, eşinin bir daha sana sarılmayacağını öğrenmek ve bunun nedeninin bir hiç olduğunu bilmek.. Dayanılabilecek, kabullenilebilecek bir şey değil bu..
  Kazmanın kazayla bir kayaya çarpması sonucu çıkan kıvılcımın, karbon monoksit gazını tutuşturmasıyla cehenneme dönen yüzlerce hayat.. birileri gazı boşaltımış olsa normal seviyesinde olsa hiçbir şey olmayacak. Belki de anne tekrar oğluna şefkat göstericek, babası çocuklarını milyon kez sevip hayatlarının en önemli anlarında yanında olabilecek.
   Grizu patlamaları bu zamanda neden hala oluyo neden hala sebepsiz yere insanlar ölüyor bu kadar insanın içi kan ağlıyor? Bizi yönettiğini düşünenlerinin insan hayatından daha fazla önem verdikleri mi? Neden her gün toprak altında çalışmaya mecbur insanlar toprağın altına mahkum ediliyor? Neden? Neden?
  Her gün mezara gider gibi işe gidiyorlar diye suçlanabilir mi gidenler? Ne kadar çok soru var cevabı olmayan cevabı olsa da artık işe yaramayan..
  Sabır yeter mi kalanlara?  Başsağlığı dileyebilmek için hiçbir söz yetmiyor..

19 Mayıs 2010 Çarşamba

0 yorum

Farketmediğim Farklı Olsun

  Fark etmediğimiz ne kadar çok şey var. Farkında olmadan hayır dediğimiz ,hayır dediğimizi hiç bilmediğimiz.
Daha önce görmediğimiz, tanımadığımız insanların en özel fotoğraflarında görünüyoruz belkide. Onlar defalarca baktıkları fotoğraflarından  bizim yüzümüzün her noktasını ezberlemişken bizim hiç fark etmediğimiz insanlar. Ne garip birinin duvarında fotoğrafımız var her sabah uyandığında bizi izliyor bize günaydın diyor biz hiçbir sabah selam vermesekte o hiç vazgeçmiyor. sonra bir gün yırtıp atıyor bizi yine sessiz, habersiz..
 Farketmeye çalıştım kendi fark edemediklerimi ilgimi küçük bir kız çekti. Saçları iki yandan toplu, mavi önlüklü çektiğimiz fotoğrafı farketmişti ki poz veriyordu. Benim 8 yıl önceki fotoğrafımda. O zaman 9 yaşında olduğunu düşünsek şimdi 17 yaşında bir genç kız belki de ölmüştür. Benim ondan bahsettiğimden habersiz bir kız adını, büyüdüğünü, var mı, yok mu bilmediğim bir kız..
  Fark etmediklerimi onunla farkettim farkı olsun fotoğraftan onun yüzünü kestim. Onu sakladım..

evet bu saatte işim yok....

18 Mayıs 2010 Salı

0 yorum

Sabah Sabah

 Sabah hiçbir karga botunu giymemişken sınavım vardı dolayısıyla erkenden güne başladım. Hava çok güzel gözüküyordu . Bu havaya yakışan bir şeylere, benim de güneşin tadını çıkarmaya ihtiyacımız vardı. İlk aklıma geleni, en çok sevdiğim kahveyi yapmaya başladım hemen. Brezilya'nın 1 numarası santos+vanilyalı cappucino+bol krema bu tat vazgeçilmezlerim arasında her ne kadar kahve içmem yasak olsa da sınav dönemimde bolca kaçamak yapıyorum.
 Kahvem hazırdı terasa çıkarken çoktan kremasını yemeye başlamıştım. Çok güzel olmasa da hoş bir manzarası var terasın etraf dağlarla çevrili İstanbul daki gibi her yer de bina yok sorsan hangisi diye ben binaları İstanbul u tercih ederim gerçi elimde o fincanın içinde ki kahve varken mekanın pek bir önemi yok.

 Ayazın serinliği kalmış havada güneş sıcak sıcak sırtıma vuruyorken kahvemi yudumlayarak yeni güne merhaba demek başka hiçbir şeye değişilemez. Gece uyumuş olmam sınava çalışmamış olmam hiçbir anlam ifade etmiyordu. Hatta hala sınava çalışmıyordum her sabah gibi içimden bu günü düşünüyordum diğerlerinden çok daha güzel olacak daha mutlu geçecek..


14 Mayıs 2010 Cuma

0 yorum

Metrobüs

Melekleri fazla görmem sağımda ki ve solumda ki de pek konuşmayı sevmiyor. Geçen akşam farklı bir şey oldu ve ben melek gördüm. Evet ben bir tane metrobüs meleği gördüm. Ne zaman bindiğini farketmedim belki kimse görmemiştir melek ya o. Tahminen Zincirlikuyudan bindi. Ben ona Mecidyeköyde rastladım. Önce bir kadına yer verdi. Başka bir kadının elindeki paketleri poşetlemeye çalışırken yardım etti. Diğer kadın tutunurken çantasını kapadı ve düşmek üzere olan bir amcayı tuttu. Bunların hepsini Mecidiyeköyden Çağlayana yani bir duraktan diğer bir durağa geçene kadar yaptı. Çağlayanda indi ve gitti.
Metrobüs faaliyete geçtiğinden beri metrobüsü kullanıyorum hiç rastlamamıştım böylesine böylesi bir meleğe..
O kadar alışmışım ki öküzlerini meleğini görünce çok duygulandım,
Muhtemelen sen bu yazıya da okumuşsundur meleksin ya tekrar karşılaşmak dileğiyle :D

9 Mayıs 2010 Pazar

0 yorum

Ölmek yetmiyor

Yetmiyor evet ölmek yetmiyor. Ne yaparsan yap olmuyor dediğim anlarda içimden kısık bir ses duyuyorum vazgeçersen kaybedersin. Sonra sesli düşünüyorum vazgeçersem kaybeder miyim gerçekten ? Vazgeçmek her zaman pes etmek demek değil ki 
Başka bir dünya aramıyorum kendi dünyama aldıklarımla dönüyorum güneşin etrafında nasılsa geceler hep karanlık arkasından gündüz geliyor. 
Kayıtsız kalabiliyorum herkesin çok değer verdiklerine ondan çabuk vazgeçiyorum her şeyden herkesten.. ziyan edebiliyorum her türlü duyguyu hiç bir dalga vurmuyor, hiçbir rüzgar fırtına olmuyor,
Kimi zamanda harcayamıyorum hiç bir duyguyu kıyamıyorum.. En küçük dalgada bile boğulabiliyorum. üfleyince titriyorum elden düşme bir hayat yaşıyorum. Ölsem geçer mi biter mi diyorum.. malesef ölmenin yetmediğini anlayacak tecrübelerim oldu. Uzun zamandır da böyle hissetmedim.  Ne zaman bu kadar kötü hissetsem her şey yoluna giriyor. Ne zaman iyi hissetsem her şey bozuluyor.
Onun adı ne bilmiyorum içimde bir şey var ister her şey yolunda olsun ister rayından çıkmış olsun beni mutlu ediyor mutlu kalmamı sağlıyor çok çıplak bir duygu hiç bir elbiseyi giymiyor sadece mutlu..
gülümseme bırakıyor dudaklarda o kadar.

Dünyanın en şanslı Kızıyımmmm :)

her sabah günaydın günün aydın olsun kalbin neşeyle dolsun bütün günlerin sağlıklı, mutlu, huzurlu olsun. diye telefon açan bir annem var. O yüzden her güne çok mutlu başlıyorum.
Canım annem benim elbiselerimi kendim giysem de , yanlız uyusam da ben daha hiç büyümedim. Kötü bir şey yapınca hala o şarkıyı söylüyorum "şımarsakta şımarmasakta yine de biz iki tatlıyız"
Dünyanın en şanslı kızıyım iyi ki seçme şansım olmadı çünkü ben senin kadar iyi bir seçim yapamazdım. Beni bu güne getirene kadar ne emekler ne zamanlar harcadın neden bilmiyorum şimdi bunu daha iyi anlıyorum. Hatırlıyor musun 6.sınıfa kadar bir çikolatayı bile tek başıma yememiştim paylaşmazsam olmazdı. sokakta , okulda abur cubur yememe hiç izin vermezdin. Ne kadar canım istese de yemezdim.
Sokağa çıkardım üstüm başım kirlenene kadar, dizlerim kollarım yara olana kadar oynardım herkesin annesi kızardı sen bunlara kızmazdın beraber temizlerdik. Ben ilkokulda tam 4 sene öğlenciydim ve sen bıkmadan her sabah benim sana hayat bilgisi anlatmalarımı dinlerdin. işlerini bile ona göre ayarlardın.
Doğum günlerimizde evde bir sürü çocuk olurduk evi talan eden hiç kızmazdın  çocuktur eğlensin rahat olsun derdin herkes sana kızsada sen kızmazdın ben hallederim sonra derdin hep ama misafirlikte yaramazlık yapmak yasaktı.
Hasta olduğum gecelerde beraber beklerdik. Ne kadar çok üzülürdün ama hep çok güzel şeyler anlatırdın o gecelerde
Sen derdin paylaşmayı bil herkese yardım et sakın surat asma insanları ayırma diye 5 yaşında eve hiç tanımadığım manyak bir kadını getirmiştim yemeğe o zamanda vur deyince öldürmemeyi öğretmiştin :)
Hiç ev işi yaptırmadın bana nasılsa öğreniceksin bir gün diye öyle de oldu mecbur kaldım yeni yeni öğreniyorum ev işini ,yemek yapamayı
Pazar sabahlarımız, babam traş olunca ilk kim öpücek diye yarışırdık. Eskiden rekabet vardı 4 kişiydik şimdi senle ben yarışıyoruz sadece o da benim yanınızda olduğum günlerde.
seninle kaçamak kahvelerimiz varya işte onlara bayılıyorum. gerçi seninle her şeyi çok seviyorum gezmeyi , alışveriş yapmayı ,gülmeyi, heycanlanmayı..
ne kadar iyi bir anne olduğunu tahmin edemeyecek kadar süper bir annesin evet her zaman "çiçek gibi kız" olamadım seni çok üzdüm belkide haklısınız en küçüğüm ya şımarık mıyım ne :) evet biliyorum çocukluğumdan beri çok sorun çıkardım ama sen her şeye rağmen bana iyi ki doğurmuşum seni diyosun ya çok hoşuma gidiyor :)

Beni kıyaslamadın öyle ol böyle ol diye kalıba sokmadın sen kendin ol mutlu ol dedin sakın kimseyi üzme en çok kendin üzülürsün. Karşılıklı karşılıksız sev her şeyi kimseyi inciltme incilme dedin hep. Hatayı önce kendimde aramamı söylerdin  birini suçladığımda kızardın. Öylede yapmaya çalışıyorum kimseyi incitmemek için uğraşıyorum. incittiğimde oluyo ama çok pişman oluyorum o eski şarkı bile telafi etmiyor.
Karşılıklı-karşılıksız seviyorum canımı acıtmadan kimsenin canını yakmadan
Hataları da kendimde arıyorum önce
yani canım annecim beni merak etme iyi bir kız oldum :)
herşeyim benim seni çok seviyorummmmmm

6 Mayıs 2010 Perşembe

0 yorum

öyle bir şey

çok uzun olmayan bir süre önce en son Oğuzla binmiştim metroya çokta korkmuştum. Metro çok yavaş gidiyodu  ve garip garip sesler geliyordu. Oğuz midesi bulanırken ne var bunda korkma diye teselli ediyordu ama ben üç buçuk atıyordum. İşte bu akşamda ofisimiz Nişantaşına taşındığı için ben metroya binmek zorunda kalıcaktım üstelik yanlızdım da daha bunun için telaşlanamadan apartmanda  asansörde kaldım 2dakika kadar sonra kendiliğinden indi. bu sefer kapı kilitliydi apartmanda kaldım neyse ki patronu aradım geldi açtı kapıyı ayrılırken gözüm seni bir daha görmesin dedi ayrıldık (bu yarın sabahta geç kalma demek)
  ben bir yerlerde kalıp kurtulsamda bugün yeni ve güzel bir başlangıç oldu hepimiz için. Başka bir yerde olsaydım da bugün güzel bir başlangıç yapardım hayatıma.. seviyorum ben her sabah yeni,yenilenmiş biri olarak uyanmayı kötü olanları anlık hatırlıyorum sonra unutuyorum kimseye de kızamıyorum bu yüzden. Aslında bu çok güzel bir şey sen farketmeden bir anda bütün sorunlar çözülüyo, buzlar eriyo özlediklerinle beraber inandıkların, istediklerin de sana geliyor bir bir ve içini çok tuhaf bir duygu kaplıyo ben onun adını bilmiyorum ama ordan besleniyorum ordan güç alıyorum. bu duygu büyüyo büyüyo sığmıyo ve sonra yüzümde gülümseme olarak yer buluyo. Şimdi soruyorum kendime ben nereden buraya geldim o kadar yorgunum ki düşünme hızıma yetişemiyorum.

5 Mayıs 2010 Çarşamba

0 yorum

istemiyorum

ders çalışmak istemiyorum, işlerimi halletmek istemiyorum gitmekte istemiyorum kalmakta vakit geçsin de istemiyorum her şey dursun kalsın olduğu gibi onuda istemiyorum canım hiç bir şey istemiyor. Aklımdan birkaç an geçiyor sadece o anlarda da olmak istemiyorum tek biri geçiyor beraber otursak muhabbet etsek güzel olurdu diye düşünüyorum bana sitem etse küpeme ,ojeme giydiğim kıyafete tüm komünist düşünceleriyle laf söylese sinir olduğum olacağım her şeyi yapsa lafımı ağzıma tıksa her şeye rağmen bana siz diyerek saygı gösterse (!) o kadar zaman sonra beni  hala beni hatırlayıp yine şaşırtsa konudan konuya atlasa beynimi bir süreliğine işgal etse güzel olurdu. Sanırım şu durumdan beni sadece bu işgal çekip alabilir. hatta almış bile olabilir yüzümün gülmesine sebep oldu şimdiden :) yaşlılığın verdiği huysuzluk en çok size yakışıyor hocam tamda üstünüze göre sizi ton ton sevimli bir dede olarak hayal bile edemiyorum. 
Bir kere daha kafamı karıştırdınız neler yazıcaktım ne çıktı :)

24 Nisan 2010 Cumartesi

2 yorum

Sümüklü Böcekler


yeni bir canlı bulunmuş. Aşk okları fırlatan sümüklü böcekler bir grup bilim adamı teee borneo daki araştırmalarında rastlamışlar bu canlıya. Dişisinin doğurganlığının artması için hormon salgılıyan bu sümüklüye 
eros adını vermişler aşk okları fırlattığı için
erosun da okları varmış ya biri aşkı biri şehveti yaratırmış onun gibi heralde
bilim adamlarının gözden kaçırdığı bir şey olmuş sanırım
insanlık başladığından beri bunlar gibi dişisine ok fırlatan bir sürü sümüklü var. tabi erostan sonra her şey gibi sümüklülerde gelişti 2 den fazla ok a sahip oldular aldatma, hırs, para, kıskançlık vs vs bir sürü okları var artık hatta erostan daha acımasızca savuruyolar oklarını 
herkes gelişirken dişilerin hiçbir zaman değiştiremediği   duygusallıkları , inanmaları , güvenmeleri.... hala kurbağları öpünce prens çıkıcak sanıyolar bu yüzden oklardan hemen etkileniyolar ya 
sümüklüleri bulmak için borneoya gitmeye gerek yok sağda solda vardır bir tane mutlaka ama dişi hala korkar sümüklüsü gider diye 
sümüklüleri anlatmakla bitmez sümüklü de yaşanmaz sümüksüzde.

ne kopuk kopuk olmuş uykusuzluktan heralde..

23 Nisan 2010 Cuma

0 yorum

Kaybetmenin Korkusu


bir gün mutlaka kaybedeceğini bilsen de kaybetme korkusu neden bu kadar üzer neden bu kadar incitir 
her şeyi alt üst edip bırakır elini kolunu bağlar bildiklerini unutur sadece korkarsın
bir kere kaybetmenin korkusunu yaşadıysan kaybedicek olmanın acısını binlerce kez yaşarsın
her günden her telefondan korkarsın 
biri kaybettiğini söyliyecek diye
birinin kaybettiğini gördüğünde sen kaybetmiş gibi olursun 
yarını düşünmek istemezsin
iki geleceğin vardır ama hep kötüyü düşünürsün
içinde çocuk falan kalmaz 
her şey büyümek zorunda kalır 
sadece bu korku kaplar içini başka hiçbir duyguya yer kalmaz
ve eğer bir kere yaşadıysan kaybetmenin korkusunu  hiçbişey eskisi gibi olmaz...

22 Nisan 2010 Perşembe

1 yorum

yanlış kahraman

hiç yıkılmaz demişlerdi çoktan yıkılmıştı daha arkamı dönmeden devrilmişti. kimse görmemişti parçalarını kapalı kapıların arkasında kırıklarını topluyordu. bir bütün olamayacağını bilse de
ne kışın geçmesi ne baharın gelmesi tamir etmiyordu,toplayamıyordu hiç bir mevsim kırıklarını
kuramadığı cümleleri söyleyemediği sözleri düşünüyordu
yine pişman oluyordu yine tek başınaydı yine yanlızdı
kendi kendinin kurbanı oluyordu bir kez daha
çünkü hiç oyun oynamıyordu. masallara inanmıyordu
gerçeklerin denizinde kontrolünü kaybetmemeye çalışıyordu aklınca
akıntıya kapılmıyordu hiç bütün kıyılardan korktuğu için
korkusuz , duygusuz değildi. hiç göründüğü gibi gördüğün gibi değildi
incinmekten , kırılmaktan o kadar korkuyordu ki kalkan yapmıştı kendine kendinden
yağmurdan bile kaçıyordu ıslanmamak için
kendi kendini besliyor
kendi kendini büyütüyordu
her şeyi inkar ediyor hiçbir şeyi yaklaştırmıyordu kendine
sonra adını gurur koyuyordu kendinin.
o kadar büyüyor her şeyi o kadar büyütüyordu ki
sen nefesini üflerken fırtına çıkmış gibi davranıyordu
canı acımasın diye hiç sahip olamadıklarını kaybediyordu hep.
ıskalıyordu hayatı bir kez daha
ne ilkti ne son olacaktı
o çok büyüttüğün gururun var olduğu sürece
hiç atış yapmadan ıskaladıkların bitmeyecek.
kahraman sandığın bir kez daha kabusun olacak.

gitmemeliydin


kim bilir belki hiç gelmemiştin ben gittin sanarken 
gülemeyeceğini bile bile 
güle güle demeyi isterdim
son bir defa bakmanı
bir defa daha söyleyebilmeyi isterdim.
nasıl olduğunu nasıl olacağını düşünmeden hissetmeni umut edebilmeni isterdim
korkularından bir kez olsun sıyrılmanı
sormadan sorgulamadan
yaşamanı
aslında kalmanı isterdim


22 Mart 2010 Pazartesi

0 yorum

blablablaaaa

ne kadar çok konuştum bugün hala da konuşmak istiyorum bir şeyler söylemek bir şeyler anlatmak istiyorum gerekli gereksiz ne olursa sadece konuşmak manyakmıyım neyim ama konuşmam gerek
insanları delirtmektense buraya yazmaya karar verdim. Deniyorum ama olmuyor yazmak ta ı ıh olmadı
gidip insanları delirtiyim

15 Mart 2010 Pazartesi

1 yorum

Sosyal medyada üretilecek birşey kalmadı. 2010 benide tarihe yazarmısınız?

Tabiki de yazarsınız tıpkı 1899 da " artık yeni hiçbirşey yok icat edilebilecek her şey icat edildi " diyen Amerikan patent daire başkanı yada "atlar her zaman kullanılacaktır. Otomobil ise ancak geçici bir moda olur " diyen 1903 te ki bir banka müdürü gibi beni de tarihin komik sayfalarına yazabilirisiniz. Bugün atlarla işe yada okula gidiyor olsaydık belki sosyal medya da bugün son noktasında olurdu.
Ne biz ulaşım için atları kullanıyoruz ne de sosyal medya son noktasında. Hatta sosyal medya almış başını gidiyor.
 Sosyal medya ya bu kadar sürat kazandıran ne? cevabı çok basit biziz evet biz
youtube a hergün 65000 video yüklüyoruz , 200 milyonu aşkın blog var %52 miz sosyal ağlarda fotoraflarımızı yayınlıyoruz ,  %83 ümüz video paylaşım sitelerinde video izliyoruz. Rakamlar giderek büyümekte.
  Biz online dünyamızda birbirimize güveniyoruz ve birbirimizin düşündüklerini önemsiyoruz. Artık bize sadece istedeğini veren geleneksel medyayı değil. Bizimle dialog halinede olan istediğimizi veren sosyal medyayı önemsiyoruz. Eski medyaya yatırım yapanlarla değilde bize yatırım yapanlarla ilgileniyoruz. Siz  firmaları
Benjamin Franklin aracılığıyla tehdit ediyoruz  "ileri bak ; yoksa kendini arkada bulurusun.

10 Mart 2010 Çarşamba

1 yorum

Zor bir gün daha

Bilmediğim işlere burnunu sokmayan biri olmakla birlikte burnu uzun zamandır boktan çıkmayan biri olarak zor bir gece fakat güzel birgün daha geçti. Sorumluluklarına çok bağlı (!) bir öğrenci olarak dönem başında verilen sunum ödevimi bir gece önceden hazırladım sundum. Hazırlamak işkeceydi. Önce ne yapmam gerektiğine karar verdim sonra sıralamaya çalıştım başladım derken bir yerde hata yaptığıma karar verdim asılında ne yapmam gerektiğine değil ne yapmamam gerektiğini düşündüm. Okudum okudum okudum önemli gördüğüm herşeyi postitlere not aldım sonra notları toparlayıp bilgisayara aktardım. Tabi bu arada sabah olmuş ben sabah ki derse gidememiştim. Sunumu sunma vakti gelmişti herşeyi gözden çıkarmış olmanın rahatlığıyla güzel geçti benim için.
Neyse ki pürüzde çıkmadı. Burnumun bokla temas eden bir kısmını temizledim. Kalan yerleri temizlemek için vakit var. Temizlikten önce Bütün Dünyanın yeni sayısında çok fazla ilgimi çeken yazıyı okuyup sabah olmadan da İstanbul a doğru yol almam gerek.

5 Mart 2010 Cuma

0 yorum

yaşamadan öğrenememe sorunum var galiba

Hep hoşuma gitmiştir sokakta ellerinde laptop çantalarıyla bir yerlere koşuşturan insanlar. Anlamazdım suratları neden her zaman asık olduğunu 2 gündür onları o kadar iyi anlıyorum bir o kadar da hak veriyorum. Omuzum kopmak üzereyken hepsi gözümün önünden bir bir geçiyor.
 Bende 2 gündür omzumda çantam sabahları metrobüs otobüs koşturuyorum. İlk dakikalar güzel derken çantayı omzumda daha fazla hissettikçe suratım asılmaya başladı.
Ofise geldiğimde biras yorulmuştum ama suratımın asıklığı kalmamıştı aksine kocaman bir gülümseme vardı yüzümde içimden sürekli gülüyordum çünkü mutluydum
Kimsenin ne yaptığımdan haberi yoktu kendi kendime bugüne kadar benim için herşeyi yapan en değerlilerimin bi bile olucaklardan habersiz bir mail attım ve sonra bir ayakkabı kutusu herşeyi değiştirdi.
Gizem vardı biraz içinde ama herşey çok açıktı her zaman çok sevdiğim sözden esinlendim  "olduğun herşeyken olmadığın şey olma"  edgar allan poe kutudan şimdilik fazla bahsetmicem sonra :)

27 Şubat 2010 Cumartesi

1 yorum

Karşıyım Hepinize

Allam hayatta ne gerizekalı mecburiyetler var ders çalışmak gibi ben öğrenmekten hoşlanan insan.
egolarını notlarıyla tatmin eden insan bozuntuları  hepinize karşıyım.
ne eğtimine ne yaşına saygım falan yok size
en çok size terbiyesizim pisliklerrrrrrr

Yurt hali

çalışma masamın akıbeti beni giderek endişelendirmeye başlamıştı ki
çok beğendiğim prof. İnci San bi konuşmasında dağınıklık sağ beyinin etkin olması durumunda gerçekleşeceğini söyleyene kadar.
Yaratıcı kişiliğimin bir sonucu olarak gördüğüm bu dağınıklığı savunma mekanizmalarımla destekleyerek toplamıyorum toplamicam.
neredemi ders çalışıyorum
sevgili berbat yurdumun çalışma odasında.

böüübpüüüasdf

Kalabalıktan kalabalıkla kaçtığım bu şehirde yanlızlık arıyoruz yüzlerce kişi yüzlerce kişiyle beraber yalnız kalıyoruz kalabalıkla yalnız olup gürültümüzle sessizliğimizi sağlıyoruz.  bi bedene kaç kişi sığdığımızın cevabı yok karanlıkta milyonları görüp bi defada hepsini söylüyoruz  yarından korkmuyoruz dünü bugünü yarını aynı anda yaşıyoruz.
bukadar sıkıldım bitti

İLETİşİYORmUYUZ

Değişiyoruz değiştiriyoruz gelişiyormuyuz yoksa geriye mi gidiyoruz işte bu belirsiz dün kü zevklerimizi unutyoruz gelişirken eski tatlarımız damağımızdan birer birer kayboluyor hiç farketmeden yeni gelenlerin damakları ise bu tatlarıı denemedi sayfalarca dosyalar yok flah bellek ve cd ler var fotokopi makinesine eskisi kadar ihtiyacımız yok yazıcada kartuş olduğu sürece herkesin evinde birer fotokopi makinesi mevcut. Plak demiyorum bile walkmanler yok artık ipodlarımız mp3lerimiz var. Mahalle arası pazarlar bitmek üzere  her yerde 2şer 3üçer alışveriş merkezi dolu Piknikler yok artık kendin pişir kendin yeler var ki bunlarda da başkaları pişiriyo biz yiyoruz teknolojiyle beraber alıştık edilgen yaşamaya bi tuşla bir telefonla yada bir maiile herşey elimizde
Teknolojinin en iyi yanı kuşkusuz iletişimdeki gelişmelerdir. Cep telefonları büyük icad daha büyüğü internet mail yoluyla skpe , msn le herkese hemen hiç bedel ödemeden ulaşabiliyoruz . Benim anlamadığım nokta ise iletişim bukadar ucuz ve yakınken neden bukaadar uzaklaşıyoruz birbirimizden aile olmayı arkadaş olmayı dost olmayı evet çok değişiyoruz bizi yaklaştıracak şeyler  icad ederken daha da uzaklaşıyoruz ben hala bilmiyorum aileden arkadaştan eş dosttan uzaklaşırken gelişiyormuyuz geriye mi gidiyoruz.

bi şarkı vardı

aynı taşa takılan
aynı duvara çarpıyor

burada güneş doğmaz bilirim

23 Şubat 2010 Salı

0 yorum

Koca arayan teyzeler


bütün günü evlendirme programı izleyerek geçiren zihniyet merak ediyorum nasıl yaşıyosunuz. Şu zamana kadar çok zor olduğunu düşünüyordum. Taaa ki 3-5 tane üniversite öğrencisi erkeği bir arada tv karşısında tüm gününü bu programları seyrederek geçirdiklerine şahit olana kadar. Normal insanları görücü usulüne karşı bilirdim gerçi oradakiler çıkıp koca arayan teyzeler kendine eş arayan dedelerin hiç te normal olduğunu düşünmüyorum. Peki bu dedeleri izleyenler siz noluyosunuz karar veremiyorum
aptal olduğunuzu zannediyorum.

21 Şubat 2010 Pazar

0 yorum

""..".."..".""

saatin nasıl geçtiğini anlamadık bu akşam teeee uzaklardan gelmişti bir arkadaşımız kızımız avrupalar görmüşte gelmiş. geçen dönemi prag ta okumuştu naptı ne etti nasıl geçti 3ay pek bi özlemiştik.
3tane kız bir araya gelince dedikodudan sonra yapılması en mühim olan fal bakma işini bu akşam üstlendim salladım da salladım ilginç fal deneyimimizi yaşadık
tabiki de dedikoduyu unutmadık.
3ayın birikenleri bi hayli fazlaydı
saatlerce sohbetimizin ardından bize daha fazla dayanamayan garson kapatıyoruz diyerekten bizi kibarca kovaladı bizde tıpış tıpış kalktık.
sarıldık öpüştük ayrıldık.
canımızın dikeni yurtlarımıza dağıldık.

zamansızımmm


Ertesi güne yada sabaha yetişmesi gereken bir yazı değildi

Beklediği bir zamanı yoktu

Heran yazılarbilir şimdi sonra yarın bugün

Belki önceden yazılmıştır

Zamanı kavram olarak görmüyordu yazıda sözcüklerde

Hepimizin ilacı dediğimiz zaman bu yazıya

Değil ilaç olmak grip olmasını bile sağlayamazdı

Etkisi yoktu sıfırdı

Sıfatsız şifasız niteliksiz

Bir harfe bile etkisi yokken zamanın

Dertlerime derman olmasını beklemek ne garip

Zaman;

Hayatımızı çitlendirmek için uyduruğumuz sınırlardan birtanesi

Hatta sınırlarımızın demirbaşı.

Gereksizce büyüttüklerimizden.

Dünya güneşetrafında papatyalarına soruyor seviyormu sevmiyormu

Bir karanlık bir aydınlık devam eden ilişkilerine

Zaman diyoruz ilaç diyoruz yanılıyoruz.

9 Ocak 2010 Cumartesi

0 yorum

Finaller

son final haftasına girmeme çook az bi zaman kaldı
gene uykusuz geceler günlük 3 saat uyumaktan mosmor olmuş gözler
karşılığında berbat ötesi sınavlar
nerden geldini bilmeden ettiğin küfürlerle
dolu bi hafta ..
gece 2 de yatıp 5 te kalkıp
makro çalışmış olan bir beynin tepkisi yazdıklarım
sabrımın genel düzeyi sürekli bir artış içerisinde
sinir enflasyonu yaşıyorummm
yeter artıkkkkkk
böööüüpüüööüüü